Gazete Duvar, 15.06.2019
Irmak Özer
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/06/15/japonyanin-fena-cocuklari-chim↑pom/
Sanatorium’da devam eden karma sergi Fragments of a Hologram Rose’un katılımcılarından biri, bizim için ne mutlu ki, dünyada aktivist, şoke edici, rahatsızlık veren, aktivist, tartışmalar yaratan işleri ile sanat kolektifi Chim↑Pom. Sergideki işlerinden yola çıkıp Chim↑Pom’un kaotik dünyasına bir kafa uzatıyoruz...
Delilik insanı büyülüyor bence. Sokakta gördüğünüz “deli”ye de ister istemez bakmak istiyorsunuz, Youtube’da karşınıza çıkan insanların abuk subuk hareketler yaptıkları rastgele videolara da. Hepimizin içinde bir deli kilitli bekliyor; delireni gördü mü, fark etti mi, sanki dışarı çıkmak için debeleniyor içeride…
Sanatorium’da devam eden Fragments of a Hologram Rose* isimli sergi, siber punk türü kitapların yazarı William Gibson’ın aynı adlı kısa öyküsünden yola çıkarak farklı ülkelerden sekiz sanatçıyı bir araya getirmiş. Gibson’ın kısa öyküsünde, görüntüler ve kaleydoskopik parçalardan oluşan politik ve anlatısal bozukluklar, gerçeğin taklitle karıştığı bir rahatsızlık yaratarak üst üste geliyor. Sergide makineler dünyasının karşısında kendilerini konumlandıran Türk, Fransız, Japon ve Kuzey Amerikalı sanatçılar bir araya geliyor ve o anlatısal bozuklukların hayattaki yansımalarını kasten önümüze koyuyorlar. Yarı deli-yarı ciddi… Chim↑Pom’la işte bu sergide tanıştığım ve videolarını izlediğimde içimdeki delinin koşturarak çıkmak istediğini hissettim. Abartı, delilik çekiyor işte… Chim↑Pom daha da çok çekiyor; çünkü onlarınki içi boş bir delilik değil. Söyleyecek sözleri var. Keza galerideki işlerinde, ilk bir araya geldiği dönemlerde çektikleri videoda, kasklı bir sanat öğrencisi klasik bir büstün üzerine tekrar tekrar delilercesine koşup büstle yerlerde yuvarlanıyor; büstün kafasını kırana kadar… Banallik, yeni dünya çocukları, antik eseri işte böyle parçalıyor.
Yeni dünyanın parçaladığı kırıkları toplayarak, Chim↑Pom’un peşinden gittim ben de…
TABULARI YIKANLAR
Üniversitede modernleşen Türkiye tarihini okurken en ilginç bulduğum konulardan biri iki muhafazakar, geleneksel ve toplulukçu kültüre sahip olan Meiji Japonya’sı ile Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin karşılaştırması olmuştur. Bu kadar farklı iki kültür, benzer ıslahat sebebiyle benzer sancılar yaşayıp “Batılılaşmaya” çalışmışlar. Japon’u da Türk’ü de eve girerken ayakkabı çıkarırken yeni gelen “modernlik” ayakkabıyla eve girmiş. Ayakkabıdan başlamış, ekonomiden kafalara kadar birçok alanda serbestleşme projesi yapılmış. Bugün geldiğimiz durumda bu konudaki bilgilerimi tazelemek için araştırma yaptığımda “Öyle demiyorlar ama bir de şu taraftan bakarsan Japonya bizim kadar “ileri” bir ülke olamadı,” gibi zırva makalelerle karşılaşıyorum. Akademik özgürlüğü, ülkemizin geldiği “ileri” seviyeleri düşünüyorum…
Özgürlük alanı dediğin kavram zaten öyle parça pinçik olmuyor, olamıyor. Biz şanlı şanlı ileri gideduralım, suya sabuna dokunmayalım, kültür-sanat ortamımız sindikçe sinsin, mesajlarımızı mecburen alt tonlardan verelim, bu arada Tokyo’da 2005’te bir sanat kolektifi kurulmuş. Ellie, Ryuta Ushiro, Yasutaka Hayashi, Masataka Okada, Toshinori Mizuno ve Motomu Inaoka’dan oluşan altı kişilik sanat kolektifi Chim↑Pom, bazı eleştirmenler tarafından Japonya’nın çağdaş sanatının “huzur bozan” yüzü olarak tanımlanırken CNN, grup için sanatsal alanlarda başarıya ulaşmış, sıradışı kişilere atfedilen, Fransızca “yaramaz çocuk” anlamına gelen “l’enfant terribles” terimini kullanmış.
Video, enstalasyon ve performansları ile multidisipliner çalışmalar ortaya koyan grup hakikaten de oldukça yaramaz ve Japon halkının hatta artık dünyanın huzurunu sosyal konulara dikkat çekerek kaçırmaktan hoşlanıyor. Üstelik grup bunu sakin sakin de yapmıyor; Chim↑Pom şok edici, tartışma yaratan bir kara mizahla işlerini ortaya koyuyor.
Kolektifin ismi bile aslında nasıl bir çizgide olduklarını anlatmaya yetiyor. Her grup kurmaya yeltenenin ilk derdi (ve belki de nice grubun kurulmadan dağılma nedeni